Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.
Dostluğu Tüm Zorluğuyla Kabullenmek: Öz-Şefkat
Çok eski yıllardan, antik filozofların insanı çeşitli yönlerinden sorgulamaya bir yaşamını verdiği zamanlardan beri, insanın varlığının sosyal yönü farklı temalar altında ele alınıp tartışılmıştır. Anne rahmine düştüğü andan itibaren, insan insana ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç, yaşamın farklı evrelerinde özelleşip şekil değiştirse de -bir şekilde- varlığını sürdürmeye devam eder çünkü söz konusu doğamızın getirdiği bir özelliktir. Sosyal yönümüz ve iletişim becerimiz ile kurduğumuz ilişkiler bizi evrim tarihinde farklı bir noktaya konumlandırır.
Varlığımızın sosyal yönü söz konusu olduğunda, akla ilk gelen şeylerden biri yakın arkadaşlarımız/dostlarımızdır. Keyifli vakit geçirdiğimiz, mutluluğumuzu paylaşmaya can attığımız, acı çekerken kalbimizi hafifleten kişilerdir onlar. Öyle ya, Kendinle konuşur gibi her şeyi konuşmayı göze alabileceğin bir dostun olmasından daha tatlı ne var? Senin kadar sevinecek biri olmasa, iyi günlerinin anlamı olur muydu?
diyor Cicero1.
Peki, hayatımızı anlamlı kılmaya eşlik eden, bizi biz istemediğimiz sürece bırakmayacağı nispeten kontrolümüzde olan, her zor zaman ve ihtiyacımızda elimiz ayağımız kadar yakınımızda bulabileceğimiz bir dostumuzun olması size de çok ütopik gelmiyor mu?
Tam da bu noktada öz-şefkati konuya dahil etmek mümkün. Öz-şefkat (kendine şefkat göstermek) bir diğerine şefkat göstermekten farklı değildir. Aslında tıpkı dostlarımıza yaptığımız gibi; kişisel deneyimimizin zorluğuna eşlik ederken kendimizi önemsemeyi ve rahatlatmayı alanımıza dahil edebilmektir2.
Yetersizlikleri, hataları belki de hayal kırıklıkları nedeniyle acı çeken bir dostunuzu üstten bir şekilde eleştirir, bu işi nasıl beceremediğini -zaten o acının içinde iken- sorgular ve yargılar mısınız; yoksa mükemmel olmamanın insanın doğası ile ne kadar da kol kola gittiğini, bunun ne kadar anlaşılır olduğunu, “hepimizin” ara ara -hatta bazen çokça- bocalama yaşayabileceğini söyleyip ona sarılır mısınız? Siz bu sorunun cevabını içinizden düşünürken önemli bir soru daha ekleyelim: Peki sizce siz hepimiz
kelimesinin neresindesiniz?
Belki de kendimize yapabileceğimiz en büyük haksızlıklardan biri şudur: Sevdiğimiz birinin mükemmel olmasını beklemeyip öyle olmadığı için acı çektiğini gördüğümüzde ona kalbimizden bir parça verecek kadar şefkat gösterebilirken, aynı durumdaki kişi biz olduğumuzda kalbimizi parçalarcasına öfke duyabiliyoruz kendimize. Yani öz-şefkat göstermek, her zaman çok da kolay olmayabiliyor.
Şimdi Bunu da mı yapamıyorum?
gibi eleştirel bir ses içinizden yükseliyor olabilir; hayır, bu kapsayıcı bir bakış açısı değil. Bunu siz beceriksizliğiniz yüzünden yapamıyor değilsiniz… Hatta belki de bunu yapabilmek için ilk büyük adımınız, içinizdeki acımasız-eleştirel ses ile savaşmak yerine, onu fark ederek her zamankinden farklı, daha yumuşak karşılamak bile olabilir. Bununla birlikte, elbette hâlâ daha yapamıyor da olabilirsiniz çünkü bu oldukça anlaşılır ve birçok faktörün etkili olabileceği bir durum.
Kendimize Karşı Şefkatli Olmak Neden Bu Kadar Zor?
İlk neden, şefkate iyi niteliklerin (nezaket, anlayış, empati, sıkıntıdaki diğer canlılara yardım etme dürtüsü gibi) atfı yapılırken, öz-şefkatin kötü benlik terimleri (kendine acıma, kendine hizmet etme, keyfine düşkün olma, benmerkezcilik, tam anlamıyla bencillik) ile ilişkilendirilmesi durumudur3. Oysa öz-şefkat, söz konusu kötü terimlerin hiçbirinin karşılığı değildir.
Bir diğer konu, öz-şefkatin aynı zamanda bir bilgelik unsurunu içermesi olabilir: Ortak insanlık deneyimi olarak, gezegendeki diğer herkesle birlikte kusurlu varlıklar olduğumuz gerçeğini kabul etmek ve tıpkı diğer herkes gibi talihsizliğin hedefinin bizim de olabileceğimiz olasılığını bilmek, öz-şefkat gösterebilmemiz için önemlidir. Bunu okuduğumuzda Evet, öyle gerçekten.
diyebilmek kolay olsa da zorlu deneyimler esnasında bu bakış açısını benimseyemiyor olabiliriz. Söz konusu noktada, acı içindeyken, gerçekten yalnız olmadığımızı -zorluk ve mücadelenin insanlık hâline derinden gömülü olduğunu- hatırlamak büyük bir fark yaratabilir3.
Bunlarla birlikte, kendimize şefkat göstermek aşağıdaki nedenlerden dolayı endişe verici olabilir:
- Öz-şefkatin zayıflık olduğunu düşünmek
- Öz şefkatin fazla bağışlayıcı olmak gibi riskli bir duruma yol açabileceği algısı
- Öz-şefkatin söz konusu sorunun üstesinden gelmek için hoşgörüsüz ve sert davranma üzerine kurulu bir iç diyaloğa (tough love) karşı tehdit olarak deneyimlenmesi (Bu durum iyi niyetle de olsa, bu durum şefkate duyulan ihtiyacı inkâr eder ve en aza indirir).
- Öz şefkati hak etmediğini düşünmek
Öyle ki, bu faktörlerin bir sonucu olarak, kendine şefkat göstermeye yönelik girişimler utanç bile uyandırabilir. Ayrıca öz-şefkat, daha önceki yıllarda karşılanmayan şefkat özlemine ilişkin acı ve üzüntüyü yeniden alevlendirebilir. Çokça birey (özellikle şiddetli travma geçmişi olanlar) öz-şefkati geliştirmelerine yardımcı olması için bir ruh sağlığı uzmanının desteğine ihtiyaç duyabilir4.
Öz Şefkat Sonradan Öğrenilebilir mi?
Yukarıdaki faktörlere ek olarak, geçmiş yaşantımızda bulunduğumuz bağlam ve özellikle yaşamın ilk evrelerinde ebeveynlerimiz ile kurduğumuz ilişki, kendimizle kurduğumuz ilişki-iletişim üzerinde etkili olabilmektedir. Örneğin; eleştirel bir ebeveyne sahip olan çocuk, kendisiyle ebeveyni gibi konuşabilir (bunu öğrenir) ve içselleştirdiği bu ses, yetişkinlikte farklı görünümleriyle devam edebilir. Eleştirilmekten kaygılanan fakat bir o kadar da hâlihazırda öğrenmiş olduğu şeyi bekleyen birey, söz konusu eleştirel ses çok tanıdık olduğu için -istemli ya da istemsiz- kendi içine kulak verdiğinde işlevsel olup olmadığına bakmaksızın bu sesi normal kabul edebilir. Hatta belki de geçmiş bağlamındaki ile benzer bir iletişim içinde bulunduğunun farkında bile olmayabilir.
Bu ve bunun gibi deneyimler söz konusu olduğunda, doğru bir psikoterapi sürecinin eşliğini şu şekilde ele almak uygun olacaktır: Süreçte, uzmanın profesyonel bir bağlamda sunacağı ilgi, destek ile farkındalık çerçevesine oturtacağı gerçekçi sınır ve beklentiler, tutum ve cümleler -kişi tarafından- dönüştürülüp içselleştirilir. Böylece kişi, yetişkinlikte kendisi için daha işlevsel olan bir dinamiği yeniden yaratabilir; hem dış dünya ile olan ilişkisini hem de kendisi ile olan iletişimini yeniden düzenleyebilir. Sonuçta, hayatında bunları konuştuğu bağlamda eleştirilip yargılanmasının aksi yönünde bir örüntü geliştirmeye başlar ve bu da öz-şefkatini destekler.
Dolayısıyla, öz-şefkat ve kendimizle kuracağımız kaliteli ilişki-iletişim elbette ki öğrenilebilir. Üstelik bunu kendi başımıza yapamıyor olmak bir kusur değildir, aksine bunu yapmak zorunda hissederek kendimize fazla yüklenmek amacımızla örtüşmemektedir. İhtiyaç duyulan noktada profesyonel bir destek alma girişimi, kendimize göstereceğimiz şefkatin en sağlam tohumu bile olabilir.
Kalp Atışı Kadar Yakın Bir Dostluk
Yazı boyunca bahsedilen endişe ve tutumlar, öz-şefkat göstermenin zorlukları arasında yer alsa da hepsi oldukça doğaldır. Bunlar, hayatımızın bir döneminde acıdan korumuş/işimize yaramış olabilirler. Bugün ise onlara tutunmak, yalnızlık ve acı duygumuzu arttırabileceği gibi, bizi hayatımız boyunca kalp atışımız kadar yakın olacak bir dostluktan (öz-şefkatten) mahrum bırakır. İçimizdeki bu dostluk, dışarıdaki birinin elimizi tutmasından farklıdır; dışarıdan aldığımız şefkate orantısız olarak onun eksikliğini hep hissederiz. Düşünce kanayan dizlerimize içten müdahale ederek daha da güçlenebilecekken, yüzümüzü çevirir yukarı bakarız bizi kaldıran olsun diye; içimize dönüp sonsuz umut bulabilecekken, dışarıdan gelecek olan umudu umut ederiz. Yalnızca kendimizi dost alıp diğerlerinin desteğini değersizleştirmekten bahsetmiyoruz elbette. Bahsettiğimiz şey, aslında kendi kendimizin ne büyük destekçisi olduğunu kaçırabiliyor oluşumuzun yarattığı boşluk.
Şunu da ara ara hatırlamak gerekebilir:Mükemmel olmamak bizleri tamamlayan, kapılarımızı sonu gelmeyen bir gelişime-değişime açan, hayatı şekillendirme şansını ve bir yanıyla da kontrolü elimize veren, sürece heyecan katan bir ortaklıktır. Elbette ki hayatta bizi mutsuz eden özelliklerimiz, acı çekmemize yol açan davranışlarımız olabilir. Onların karşısında daha sağlıklı ve mutlu olmamızı sağlayacak şekilde değişmeye çalışmak oldukça mantıklı da görünebilir fakat önemli nokta şudur ki, bu değişim kendimizi önemsediğimiz için yapılır, değersiz veya şu anki hâlimizle kabul edilemez olduğumuz için değil2.
Yazıyı Psikolog/Yazar Doğan Cüceloğlu’nun çoğumuzun, dostlukların konuşmanın sonucunda oluştuğunu sandığını, fakat gerçekte dostluğun dinlemenin sonucunda oluştuğunu söylediği cümlesini hatırlatarak bitirmek istiyor, iç sesinizi dinlemek ve öz-şefkatinizle temas kurmak için sizi baş başa bırakıyoruz5.
Kaynakça
- Cicero, M., & Çevik, C. (2021). Dostluk Üzerine. (7th ed., p. 10). İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
- Self-Compassion | Dr. Kristin Neff. Retrieved from https://self-compassion.org/the-three-elements-of-self-compassion-2/#definition
- Neff, K. (2015). The Five Myths of Self-Compassion: What Keeps Us from Being Kinder to Ourselves? | Psychotheraphy Networker Source: http://greatergood.berkeley.edu/article/item/the_five_myths_of_self_compassion
- Psychology Today | Bernard Golden, Ph.D. Retrieved from https://www.psychologytoday.com/intl/blog/overcoming-destructive-anger/201609/what-makes-self-compassion-such-hard-sell
- Cüceloğlu, D. (2016). İletişim Donanımları (47th ed., p. 138). İstanbul: Remzi Kitabevi.