Sigmund Freud Kimdir? Bilinç Dışının Kaşifi Freud’un Psikolojiye Katkıları

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Başlayın

Sigmund Freud Kimdir?

Sigmund (Sigismund) Freud, 1856 yılında bugünkü Çek Cumhuriyeti’nde yer alan Freiberg’de dünyaya gelen, psikanaliz kuramının kurucusu, Avusturyalı bir psikiyatrist ve nörologdur.

Psikoloji biliminin en ünlü, en tartışmalı ve en etkili düşünürlerinden biri olan Freud’un bilimsel çalışmaları psikoloji bilimini ilerletmiştir ve insanı anlama yönündeki araştırmaları ses getirmiştir.

Teori ve kuramları hakkında binlerce kitap yazılan Freud sayesinde birçok bilim insanı kendi kuramlarını geliştirerek psikoloji bilimine yön vermeye devam etmiştir.

Freud’un kuramlarında bir çok kuramcıda olduğu gibi kendi hayatından izler taşır. Kişilik kuramcıları çoğu zaman kendi hayatlarını referans alarak özgün fikirler ortaya atmaktadır. Örneğin Freud gibi Adler ve Abraham Maslow’un fikirlerinde de Yahudi asıllı olmalarının etkileri bulunmaktadır. Aynı zamanda Adler ufak tefek bir adam olmasının etkilerini kendi kuramına yansıtmaktadır1.

Freud’un Yaşamı ve Eğitimi

Freud, annesi Amalie ve babası Jacob’ın evliliklerinden olma ilk çocuktur. Baba Jacob Freud’un önceki evliliğinden ayrı iki yetişkin çocuğu bulunmaktadır. Sigmund Freud’un anne ve babasından olma 7 kardeşi vardır.

Freud'un kesin doğum ayına dair şüpheler bulunmaktadır, bazı yerlerde 6 Mart olarak geçen doğum tarihi bazı yerlerde 6 Mayıs olarak geçmektedir. Doğum ismi Sigismund olan Freud, politik sebeplerden ötürü ileriki yaşlarında ismini Sigmund olarak değiştirme kararı almıştır1.

Anne ve babasının Freud’u tüm çocukları arasında oldukça öncelikli tuttuğu bilinmektedir. Freud kardeşleriyle fazla iletişimi olmayan ve ağır başlı bir çocuk olarak bilinmektedir. Annesiyle olan ilişkisinin ise oldukça yakın ve sıcak olduğunu belirten Freud bu sebeple anne oğul ilişkisinin bütün insan ilişkilerinden daha mükemmel olduğunu savunmaktadır1.

Annesini tutkulu, heyecanlı ve duygusal olarak belirten Freud babasının ise dengeli ama silik bir insan olduğunu, her zaman iyimser olsa da hiç bir zaman işinde başarılı olamayan, ailesini geçindiremeyen zayıf bir adam olarak belirtmektedir. İleride Psikanaliz kuramı için oldukça önemli olacak olan Oedipus Kompleksi fikrinin temelinde, Sigmund’un anne ve babasını görüş biçimi, ailevi ve kişisel hatıraları yatmaktadır1.

Viyana Üniversitesinde Tıp Fakültesinde eğitim gördükten sonra Tıp biliminde çalışmayı reddederek Fizyoloji alanına yönelen Freud maddi ve politik sorunlar sebebiyle hekimliğe dönmeye karar vermiştir1.

Hekimlik yıllarında psikiyatri ve sinir hastalıkları ile oldukça iç içe olmuştur. Üniversiteden kazandığı burs sayesinde ünlü Fransız nörolog Charcot ile 4 ay çalışma fırsatı yakalamıştır. Bu dönemde sinir hastalıkları ve hipnoz üzerine çalışmalar yapması ve burada öğrendiği bilgiler Freud’un ilgisinin psikopatolojiye kaymasına ve psikanaliz kuramını geliştirmesine sebep olmuştur.

Freud’un Teorileri, Freud Neyi Savunur?

Sigmund Freud kırklı yaşlarının başında psikanalizi geliştirerek bu kuramı ile dünyaca ün kazanmıştır. Fakat ondan önce de bir meslek hayatı olduğundan beyin felci, konuşma bozuklukları ve kokainin anestezik ve uyarıcı bir madde olarak kullanımını savunmak gibi birçok alanda çalışmalar yürütmüştür4. Freud kuramlarını ve fikirlerini o dönemin popüler tedavisi olan hipnozdan temel alsa da, daha sonrasında asıl iyileşmenin hipnoz ile değil, konuşma terapisi ile mümkün olabileceğini savunarak psikanalizi geliştirmiştir1.

Psikanalitik Kuram

Psikanalitik teori, psikolojinin en çok bilinen teorilerinden biridir. Kuram, Freud sonrası kendi içinde alt dallara ve akımlara ayrılmıştır. Freud’un psikolojiye kattığı en önemli kavramlardan biri ise bilinç dışı kavramıdır5. Meslektaşı ve akıl hocalarından olan Josef Breuer bilinç dışı kavramını ortaya atan esas kişi olmasına rağmen bu kavramı kullanılabilir hale getiren kişi Sigmund Freud olmuştur1.

Psikanalizde bilinç, kişinin bir anda farkında olduğu her şeyi kapsayan ruh durumu anlamına gelmektedir5. Psikanalitik teori insanların kendi iradelerinin dışında, bilinçdışı etkenlerin etkisi altında davrandıklarını ileri sürmektedir. Freud bilinçdışı düşünce, duygu ve dürtüleri araştırarak insanların sorunlarını çözmeye çabalamıştır.

Freud psikanaliz yaparken divana bir kişi uzanıyor

Çok eski dönemlerden beri bilinç dışında süreçlerin olabileceği düşünülmektedir ve bu sürece dair bilinçaltı kavramı kullanılmaktadır. Bilinçaltı düşünenin bilgisi olmadan meydana gelen akıl süreçlerini temsil etmektedir. Psikanalizin psikoloji bilimine kattığı bilinçdışı kavramı ise bilinçli algının dışında kalan tüm zihinsel olayları temsil etmektedir.

Bilinenin aksine Freud bilinçaltı kavramını kullanmamaktadır. Türkçeye çevrilen bazı kaynaklardaki çeviri hataları sebebiyle Freud’un bilinçdışı (unconscious) kavramı toplumumuzda bilinçaltı (subconscious) olarak bilinmektedir6.

Bu kuram en çok katı, radikal olmasıyla, cinsellik temelli olmasıyla, penise haset ve imrenme gibi arzu ve dürtülerin varlığını savunmasıyla, kadınların psişesinin gelişmemiş olması düşüncesi ile ve geçmişte yaşanan olaylarla kişinin şimdiki tüm davranışlarının açıklanması gayreti sebebiyle eleştirilmektedir1. Bir psikoterapi yöntemi olarak psikanaliz oldukça eleştirilirken bir düşünce sistemi olarak bakıldığında, psikanaliz psikolojinin gelişmesine önemli katkılar sağlamıştır.

Id, Ego ve Süperego: Freud’un Yapısal Kişilik Kuramı

Psikanalize göre kişilik id, ego ve süperego’dan oluşan bir yapıdır. İd içgüdüleri, bilinç dışı istek ve arzuları temsil etmekte ve doğuştan gelmektedir. İd arzuyu hemen ve şu anda doyurmak ister. Süperego ise toplumun ahlaki, etik kurallarını benimseyen ve vicdanı barındıran bir yapıdır.

Ego, id ve süperego arasında dengeyi kuran bilinçli bir mekanizmadır. Egonun görevi id’in isteklerini süperegonun yasak ve kısıtlarına göre dengeleyip id’in arzularını doyurmaktır. Kısa ve en basit anlamıyla ego, dürtüleri ve ahlaki kuralları harmanlayarak dengeleyen bir yapıdır.

Sigmund Freud id, ego ve süpergoyu anlatan buzdağı metaforu

İd’in arzuları ile toplumsal kurallar uyuşmadığında ciddi bir çatışma gerçekleşir, bu çatışmanın çözülebilmesi için ise kişi savunma mekanizmaları geliştirmektedir. Analitik teoriye göre, ego bu dengeyi sağlarken ve çatışmaları çözmeye çalışırken 20’den fazla savunma mekanizması kullanmaktadır. Freud savunma mekanizmalarından ilk kez Savunmaların Nöropsikozu (1962) çalışmasında söz etmiştir. Freud’un ölümü sonrası, Ego Psikolojisine katkılarıyla bilinen kızı Anna Freud, savunma mekanizmalarını geliştirmiş ve birçok mekanizmayı isimlendirmiştir.

İnkar etme, denetleme, baskı altına alma savunma mekanizmalarına örnek olarak gösterilebilir. İnkar etme mekanizması kişinin çevresindeki tehlikeyi yok edemediği için onu yok sayması durumudur. Denetleme savunma mekanizması, kişinin kaygısını azaltmak için çevresindeki olaylar üzerinde kontrol sağlamaya çalışması anlamına gelir. Baskı altına alma ise bazı ruhsal süreçlerin kişinin istek ve bilgisi dışında bilinç dışında tutulmasıdır.

Rüyalar: Bilinç Dışına Giden Kral Yolu

Freud Rüyaların Yorumu (1899) kitabında rüyayı psikolojik açıdan incelemiş ve sonrasında rüyaları bilinç dışına ulaşmak için yorumlanması gereken önemli unsurlar içerdiğini savunmuştur. Sigmund Freud’a göre insanlar rüyalarında bilinç dışına atılarak bastırılan, dürtü, düşünce ve arzularını sansürlemeler yaparak rüyalarında ortaya çıkarmaktadır3.

Freud’a göre rüyalar arzu doyumunu gerçekleştiğimiz alanlardır. Böylelikle günlük yaşamda bastırdığımız, süperegonun toplumsal veya ahlaki yasaları ile örtüşmediği için bir arkaya attığımız arzularımız, rüyalarımızda doyuma ulaşabilecektir. Freud yaşamı boyunca psikanalize ilgi duyan meslektaşlarının rüyalarını da yorumlamış, onlara da kendi rüyalarını yorumlatmıştır.

Psikoseksüel Gelişim Dönemleri

Freud kuramları arasında en çok bilinenlerden biri de gelişim evreleridir. Bu kurama göre insanlar gelişimlerini 5 temel evrede tamamlamaktadır. Bu evreler yaşamın ilk altı yılında gerçekleşmektedir.

Bu evreler, oral, anal, fallik, latent ve genital evreler olarak sıralanmaktadır. Oral evre 0-1 yaş arası gerçekleşen evredir. Anal 1-3 yaş, Fallik 3-6 yaş, Latent 6-12 yaş ve son olarak Genital evre 12-18 yaş arasında gerçekleşmektedir2.

1. Oral Dönem

Oral dönemde bebek id’in kontrolü altında yaşamakta ve bu süreçte bebek emerek doyuma ulaşmakta, kaygısını atmaktadır. Oral dönemde fazla doyum alınması veya doyumun engellenmesi ketlenmelere (fixation) sebep olarak ileriki dönemlerde problemlere sebep olmaktadır.

2. Anal Dönem

Anal dönemde ise Freud’a göre çocuk dışkılamaktan, bağırsak hareketlerinden zevk almaktadır ve anal bölge kaslarını keşfetmektedir. Bu dönemde tuvalet eğitimi verildiğinden çocuk bu eğitim sonucunda ödüllendirilir veya cezalandırılır. Ebeveynin bu dönemdeki davranışları çocuğun kişiliğini önemli derecede etkilemektedir. Freud’a göre tuvalet eğitimi dönemini fazla rahat geçiren bir çocuk yetişkinliğinde dağınık ve özensiz olurken baskıcı tuvalet eğitimi alan çocuklar cimri ve titiz olmaktadır.

3. Fallik Dönem

Fallik dönemde çocuklar cinsel konuları merak etmeye başlamaktadır. Cinsiyet farklılıklarını anlayan çocuklar kendi bedenleri ile ilgili sorgulamalara başlar. Bu dönemde karşı cinsteki ebeveyne karşı bir aşk duygusu beslenebilmektedir.

4. Gizli (Latent) Dönem

Latent dönem cinsel dürtülerin bastırıldığı ve ebeveyn tarafından yasaklandığı bir dönem olarak tanımlanmaktadır. Sosyal çevre ve arkadaşlıkların oluşmaya başladığı dönemdir. Genellikle 7-12 yaş arası dönemi temsil eder.

5. Genital Dönem

Son olarak Genital dönemde ise üreme organları gelişmektedir ve çocuklar kendi cinsleri ve karşı cins arasındaki fiziksel farklılıkları anlama başlamaktadır. Freud’a göre bu dönem cinsel kimliğin oluştuğu dönemdir5.

Freuda göre oral, anal ve fallik evreler kişilik gelişimini oldukça ciddi boyutta etkilemektedir. Bu evrelerde anne babanın çocuğa tutumu oldukça önemlidir.

Psikanalizde Kullanılan Teknikler

Psikanaliz, diğer psikoterapi ekollerine göre daha uzun süren, daha fazla maddi ve manevi yatırım isteyen bir süreçtir. Kişinin bilinçdışı dürtü ve isteklerinin farkına varıp bunları kabul etmesi, bunların yaşamını nasıl etkilediğini, engellediğini ve patolojinin nereden kaynaklandığını kavrayabilmesi uzun ve engebeli bir yoldur. Peki psikanalizde bilinç dışını erişilebilir kılmak için kullanılan yöntemler nelerdir? Freud kişinin konuşarak bilinç dışını açığa çıkarabileceği gibi rüyalar, sürçmeler ve unutmalar gibi sakar eylemler aracılığıyla bilinç dışı arzuların fikrine ulaşmanın mümkün olabileceğini savunur.

1. Serbest Çağrışım

Freud ve sonrasında kullanılan temel tekniklerden biri olan serbest çağrışımda yakın geçmişte yaşanan olaylar çağrıştırılır ve geriye doğru giderek danışanı rahatsız eden ana düşünce bulunmaya çalışılır. Burada amaç bilinçdışında olan bilgileri ortaya çıkarmaktır. Danışana seansta zihninden geçenleri filtrelemeden, aklına geldiği gibi aktarması istenir. Bu, serbest çağrışımlar.

2. Transferans

Danışan ve analistin kurduğu ilişki ve seans sürecinde gelişen duygular psikoterapinin devamı açısından oldukça önemlidir. Analist bazen düşman bazen dost olmaktadır ve danışanın anılarını canlandırırken analistin kişinin kimi zaman annesi veya babası yerine konup danışanın duygularını aktarması istenir.

3. Rüya Analizi

Daha önce de bahsedildiği gibi bilinç dışı duygu, düşünce ve dürtülerin ortaya çıkması için rüyalar yol gösterici olarak kullanılmaktadır. Rüyalarda bilinçdışı düşüncelerin sansürlenerek, çeşitli temsiller alarak görüldüğü düşünülür ve rüyalardaki sembollerin danışanın kendisi tarafından analiz etmesi sağlanarak gizli kalmış konular ortaya çıkartılır.

4. Hipnoz

Freud’a göre hipnoz bir transfer olayıdır. Danışanın bastırdığı ve bilinçdışında tuttuğu tüm anı ve düşünceleri hipnoz ile bilinç yüzeyine çıkartmak amaçlanır. Freud Charcot ile çalışırken histeri vakalarında hipnoz kullanmıştır ancak daha sonra bu yöntemin bilinç dışı fikri bilince ulaştırmak için yetersiz olduğunu savunarak psikanalizi geliştirmiştir.

Psikanaliz tekniklerinde temel hedef egoyu güçlendirmek ve kişinin yaşadığı sorunların kökeninin anlayarak bununla baş etme yöntemleri geliştirmesini sağlamaktır. Burada amaç, kişiliğin temelinde var olan id, ego ve süperego dengesini sağlamak, kişiyi kaygı ve stres yaratan iç çatışmalardan kurtarmaktır.

Freud’a Yönelik Eleştiriler

Sigmund Freud, psikolojinin kurucusu olarak görülmektedir ve birçok düşüncesi eleştirilse de insan davranışlarını açıklamaya çalışan bir düşünce sistemi olarak günümüzde de hala vazgeçilmez bir noktadadır. Eserleri ve fikirleri günümüz psikoloji literatüründe hala yer almakta ve öğrencilere anlatılmaktadır, aynı zamanda fikirlerinin psikoloji dışında edebiyat, film ve sanat gibi birçok alanda etkili olmuştur.

Sigmund Freud kitapları döneminde ve günümüzde oldukça önemli eserlerdir. Freud’un Rüyaların Yorumu, Haz İlkesinin Ötesinde, Psikanaliz Üzerine, Histeri Üzerine Çalışmalar gibi başyapıtlarının yanında 200’den fazla eseri bulunmaktadır. Freud, eserlerinde teorilerini kendi vakalarının çevresinde detaylı şekilde anlatmaktadır. Psikanalizin temel konularını İnsanın Genel Psikopatolojisi Üzerine Bir Giriş kitabında anlatmaktadır. Yine Rüyaların Yorumu (1899) isimli kitabında rüyalar ile bilinç dışını nasıl anlayabileceğimiz ve rüyaları nasıl yorumlayabileceğimiz üzerine yazmıştır.

Sigmund Freud kitaplarını gösteren bir resim

Freud’un kuramında en çok eleştiri alan noktalar ise oldukça katı ve materyalist bir tavrı olması, cinsellik ve libido kavramını temel alıp buna aşırı vurgu yapması, çocuk cinselliğinden bahsetmesi, penise haset, imrenme fikri ve kişinin hayatındaki her şeyi yaşamın ilk yıllarına bağlamasıdır. Bir psikoterapi yöntemi olarak oldukça eleştirilen psikanalizin hipotezlerinin çok azı bilimsel yöntemlerle kanıtlanabilmektedir.

Freud psikanalizin bir bilim olduğu konusunda ısrarcı olsa da, terapi sırasında yapılan gözlemlerden oluşan bu hipotezlerde belirli sıkıntılar bulunmaktadır. Örneğin her bir terapi seansı yalnızca bir kereye mahsustur ve tekrarlanamaz. Terapi sırasında terapistin peşin hükümleri vardır. Bütün bunlar bilimin temel sınanabilme, ölçülebilme ve yanlışlanabilme ilkelerine aykırı olduğu için psikanalizin bilimsel bir geçerliliği yoktur1.

Aynı zamanda terapinin bu kadar uzun süreli olmasının maliyetli olduğu konusu da eleştirilen noktalardan biridir.

Psikanaliz, Freud sonrası dönemde birden çok dala ayrılmıştır. Zamanında Sigmund Freud’un takipçisi ve öğrencisi olan Carl Gustav Jung ve Alfred Adler gibi birçok önemli bilim insanı bir noktada Freud ile fikir ayrılıklarına düşüp psikanalizi kendilerine göre yorumlamış ve değiştirmişlerdir. Bu sebeple Freudyen psikanaliz dışında öğrencilerinin de psikanalize eklediği ve ortaya attığı birçok önemli hipotez bulunmaktadır.

Kaynakça

  1. Doksat, M.K., Önen, B.(2004). Sigmund Freud, Yeni Symposium. 42(2):60-71.
  2. Erden, M. ve Akman, Y.(2005). Gelişim ve Öğrenme. Arkadaş Yayıncılık, Ankara.
  3. Freud, S. (1996). Düşlerin yorumu I (2. baskı). (E. Kapkın, Çev.) İstanbul: Payel Yayınevi. (Orijinal Çalışma Basım Tarihi 1899).
  4. Porter, A. (2021). Sigmund Freud, İlksatır Yayınevi.
  5. Sağlık, G. (2021). Psikanalitik kuram ve sosyal hizmet,(Yayımlanmamış Yüksek Lisans tezi). Karabük Üniversitesi, Karabük.
  6. Sevinç, K.(2019). Freudyen Psikolojide Bilinçaltı ve Bilinçdışı Kavramları Arasındaki Benzerlikler ve Farklılıklar, Kilitbahir, 15:125-158.
  7. Tuzcuoğlu, N.(1995). Psikanaliz Kuramı ve Özellikleri, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Dergisi, 7:275-285.
*Sitemizde bulunan yazılar tıbbi tavsiye içermez ve yalnızca farkındalık yaratmak amaçlıdır. Yazılardan yola çıkarak bir hastalık tanısı konulamaz. Hastalık tanısını yalnızca psikiyatri hekimleri koyabilir.

Daha iyi hissetmeye bugün başlayın

Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.

Başlayın