Daha iyi hissetmeye bugün başlayın
Siz de 850 bin mutlu danışanımız gibi hayatınızın kontrolünü elinize alın.
BaşlayınSinestezi, beynin sınırlarını zorlayan ve duyusal algının derinliklerine inen büyüleyici bir nörolojik fenomendir. Bu nadir ve istemsiz özelliğe sahip olan kişiler, bir duyuyu tetikleyen bir uyarana karşı beklenmedik ve olağanüstü yanıtlar verirler. Örneğin, bir müzik parçası dinlerken renkler görmek veya bir metni okurken belirli tatlar hissetmek gibi. Sinestezi, bilim insanlarını yıllardır büyülemiş ve bu fenomenin ardındaki beyin mekanizmalarını keşfetme arayışına yönlendirmiştir.
Günümüzde, sinestezinin farklı türlerini ve bu deneyimlerin nasıl oluştuğunu anlamak, beyin ve duyusal algı arasındaki karmaşık ilişkileri ortaya çıkarmakta ve sinirbilim alanında yeni kapılar açmaktadır. Bu yazımız, sinestezinin nörobiyolojik temellerine, algı deneyimlerinin beyinde nasıl işlendiğine ve bu fenomenin bilimsel araştırmalar açısından taşıdığı öneme odaklanacaktır.
Sinestezi Nedir?
Sinestezi, insanların istemsizce farklı duyularını karıştırdığı nadir bir özelliktir. Yani, sinesteziye sahip olan kişiler, okuma veya müzik dinleme gibi günlük aktivitelerde renkler veya tatlar gibi olağanüstü "hayalet" hisler yaşarlar1.
Sinestezi, birçok farklı şekilde ortaya çıkabilir. Sean A. Day (2019), 1.143 kişinin kendini anlatmasına dayanarak 73 farklı sinestezi türü belirlemiştir. En yaygın beş tür şunlardır: harf ve rakamları renk olarak görmek, zaman birimlerini (örneğin günleri veya ayları) renk olarak görmek, müziksel sesleri renk olarak görmek, genel sesleri renk olarak görmek ve fonemleri (konuşma sesleri) renk olarak görmek.
Bu farklı türlerin hepsi bazı ortak özellikler taşır: Bu hisler otomatik olarak ortaya çıkar, zaman içinde değişmez, erken çocukluktan itibaren görülür, ailelerde yaygındır ve nüfusun yaklaşık %4'ünde bulunur.
“Renklerin Tadı, Sayıların Rengi Olabilir mi?: Sinestezi Nedir? Belirtileri ve Türleri” başlıklı yazımızı okumak için tıklayın.
Sinestezinin Türleri
Sinestezinin türleri genellikle tetikleyici duyusal uyaran ile ortaya çıkan deneyimlerin türüne göre adlandırılır. Sinestezi türleri arasında çeşitli kombinasyonlar ve alt türler de olabilir. Her bir sinestezi türü, kişinin deneyimlediği duyusal dünyayı benzersiz bir şekilde algılamasına neden olur ve bu türler genellikle kişinin yaşamı üzerinde belirgin bir etkiye sahiptir.
Grafem-Renk Sinestezisi:
Sinestezinin bu türünde, harfler, rakamlar veya semboller belirli renklerle otomatik olarak ilişkilendirilir. Örneğin, kişi "A" harfini gördüğünde kırmızı renk görebilir.
Ses-Renk Sinestezisi:
Sesler veya müzik notaları belirli renklerle ilişkilendirilir. Örneğin, bir müzik parçasını dinlediklerinde, kişi her bir nota veya ses renginin farklı bir renk olduğunu hissedebilir.
Harf-Duygu Sinestezisi:
Bu türde, harfler veya kelimeler belirli duygularla ilişkilendirilir. Örneğin, kişi "A" harfini gördüğünde mutluluk veya hüzün gibi duyguları hissedebilir.
Zaman-Mekân Sinestezisi:
Zaman birimleri (örneğin, günler, aylar, yıllar) veya zaman geçişleri belirli mekânsal konumlarla ilişkilendirilir. Örneğin, kişi bir yılın herhangi bir ayını görsel bir zaman çizelgesinde belirli bir noktada görebilir.
Lezzet-Duygu Sinestezisi:
Tatlar veya kokular belirli duygularla ilişkilendirilir. Örneğin, kişi belirli bir yiyeceği tattığında, bu tada belirli bir duygu veya renk eşlik edebilir.
Dokunma-Renk Sinestezisi:
Dokunma veya fiziksel temas belirli renklerle ilişkilendirilir. Örneğin, kişi bir yüzeye dokunduğunda, bu dokunuşun belirli bir renk veya desene sahip olduğunu hissedebilir.
Sinestezi ve Kalıtım
Sinestezi, kalıtım yoluyla aktarılabilecek genetik bir özellik olarak kabul edilir. Yani, bir kişinin sinestezi deneyimini taşıması, genellikle ailesinde veya akrabalarında da sinestezi olması olasılığını artırır. Araştırmalar, sinestezi ile ilgili belirli genetik bileşenlerin varlığını desteklemektedir.
Örneğin, aynı sinestezik deneyimlere sahip ikizler arasında daha yüksek bir uyum gözlemlenmiştir, bu da genetik faktörlerin sinesteziye katkıda bulunabileceğini düşündürmektedir2. Ancak, sinestezi kalıtımının karmaşık bir özellik olduğu düşünülmektedir. Yani, tek bir gen veya belirli bir genetik mutasyonla ilişkilendirilebilecek basit bir kalıtım modeli yoktur. Bunun yerine, sinestezi riskini artıran birden fazla genetik faktörün ve çevresel etkilerin bir araya gelmesi gerekebilir.
Ayrıca, sinestezi genellikle ailelerde farklı şekillerde ortaya çıkabilir ve belirli sinestezi türleri veya özellikleri belirli genetik profillere bağlı olabilir. Genetik faktörlerin sinestezi gelişiminde önemli bir rol oynadığı ve bu özelliğin ailelerde görülme sıklığının yüksek olduğu bilinmektedir. Ancak, sinesteziye sahip olmanın bir evrimsel avantaj sağlayıp sağlamadığı veya sadece diğer yararlı özelliklerin bir yan ürünü olup olmadığı hala tam olarak anlaşılamamıştır2.
Sinestezinin Tarihi
Sinestezi, tarih boyunca farklı isimlerle anılmış ve değişik şekillerde anlaşılmıştır. İlk olarak 1772 yılında İsveçli bilim insanı Karl Axel Ekbom, sinesteziye benzer bir durumu tanımlamıştır, ancak bu durum için henüz "sinestezi" terimi kullanılmamıştır. 19. yüzyılın sonlarına doğru, özellikle 1892'de, sinestezi terimi modern anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde bilim insanları, sinesteziyi tanımlamak ve anlamak için daha sistematik bir yaklaşım geliştirmişlerdir3.
Antik Yunan ve Roma'da, sinestezi benzeri deneyimler çeşitli şekillerde tanımlanmış olsa da bugünkü anlamda sinestezi olarak kabul edilmemiştir. Daha çok, farklı duyuların birleşimi olarak görülmüştür. 18. ve 19. yüzyılda sinestezi daha bilimsel bir merak konusu haline gelmiş, özellikle 19. yüzyılın sonlarında sinirbilimciler ve psikologlar, sinestezinin nörolojik temellerini anlamaya çalışmışlardır.
20. yüzyılda ise sinestezi üzerine yapılan araştırmalar artmış ve bu fenomenin genetik ve biyolojik temelleri daha derinlemesine incelenmiştir. Sinestezi, artık iyi tanımlanmış ve kabul görmüş bir nörolojik fenomen olarak kabul edilmektedir. Sinestezi araştırmaları, beynin duyusal entegrasyonu ve plastisitesi hakkında önemli bilgiler sağlamaktadır.
Sinestezik deneyimlerin otomatik, tutarlı ve aile içinde yaygın olduğu, nüfusun yaklaşık %4'ünde görüldüğü bilinmektedir. Sinesteziye yönelik araştırmalar, bu fenomenin nörolojik temelleri ve genetik yapısı hakkında daha fazla bilgi edinmemizi sağlamaktadır. Beyindeki duyusal entegrasyon süreçlerini anlamamıza yardımcı olan bu araştırmalar, insan algısının karmaşıklığını ve beynin duyusal bilgiyi nasıl işlediğini açıklamaktadır3.
Simner sinestezi alanında çalışmalar yapmış ve bir çalışmasında (2013), sinestezinin insanların zihinsel imgeleriyle ilişkili olduğunu öne sürmüştür. Yani, sinestezik deneyimler, kişinin hayal gücüyle bağlantılı olabilir demiştir1.
Gertner ve arkadaşları (2013), sayılarla ilgili sinestezinin sadece sembollerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda sembolik olmayan büyüklüklerle de tetiklenebileceğini belirtmiştir.
Perry ve Henik (2013), sinestezik renkler ve gerçek dünya deneyimleri çeliştiğinde oluşan duygusal çatışmaları incelemiş ve bu bulguları sinestezide duygusal deneyimlerle ilişkilendirmiştir. Dael ve arkadaşları (2013), sinesteziyle ilgili duyguları ve bunun altında yatan mekanizmaları ele almış ve Jarick ve arkadaşları (2013) ise, zaman-mekan sinestezisinde insanların bakış açısı tercihini ve görsel baskınlığı incelemiştir1.
Sinestezinin Nörolojik ve Bilişsel Temellerine Dair Araştırmalar
Sinestezinin beyinle olan ilişkisine bakıldığında, O'Hanlon ve arkadaşları (2013), harflerin renklere dönüştüğü durumu (grafem-renk sinestezisi) araştırmıştır. Bu araştırmada, beynin bu tür sinesteziyi nasıl işlediğini anlamaya çalışmışlardır. Colizoli ve arkadaşları (2013), kelimelerin ve seslerin tatlara dönüştüğü durumları inceleyerek, beynin bu tür sinesteziye nasıl tepki verdiğini gösteren bir vaka çalışması yapmışlardır1.
Luke ve Terhune (2013), kimyasal maddelerin sinesteziyi nasıl tetikleyebileceğini araştırarak, bu süreçte beynin serotonin sistemi adını verdiğimiz kimyasal madde düzenleme sisteminin rolünü vurgulamışlardır. Chiou ve Rich (2014) ise, sinestezide kavramsal bilginin rolünü tartışarak, beynin nasıl çalıştığını ve sinesteziyi nasıl ürettiğini açıklayan bir model sunmuşlardır.
Sinestezi ile ilgili bilişsel (düşünme) ve algısal (görme, duyma gibi) farklılıklar konusunda, Chun ve Hupé (2013), sinestezi ve diğer algısal deneyimler arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir; örneğin, bazı sinestezikler, başkalarının dokunduğunu hissedebilir (ayna-dokunuş sinestezisi) veya kelimeleri zihinsel olarak yazılmış gibi görebilirler (hareketli yazı sinestezisi). Bouvet ve arkadaşları (2014), otizmli bir bireyin sinestezik benzeri bağlantılarını ve bu bireyin olağanüstü yeteneklerini rapor etmiştir.
Nielsen ve arkadaşları (2013), sinestezik algıların cinsel deneyimler üzerindeki etkisini tartışmıştır. Bu, sinesteziklerin belirli renkleri veya tatları belirli cinsel duygularla ilişkilendirebileceği anlamına gelmektedir. Ward ve arkadaşları (2013), harflerin renklere dönüştüğü sinestezi ile gelişmiş tanıma hafızası arasındaki ilişkiyi araştırmıştır. Sonuç olarak, bu tür sinesteziye sahip kişilerin daha iyi görsel tanıma hafızasına sahip olduğunu bulmuşlardır. Meier ve Rothen (2013) ise, sinestezinin belirli bir bilişsel stil (düşünme tarzı) ile ilişkili olup olmadığını incelemiş ve sinesteziklerin belirli düşünme tarzlarına eğilim gösterdiğini bulmuşlardır.
Sinestezinin Nörolojik ve Bilişsel Temelleri
Sinestezinin beyinle olan ilişkisinde, sinestezik bireylerin beyin yapılarında tipik olmayan bağlantılar ve farklılıklar gözlemlenir. Örneğin, görsel alanlar ile duygusal veya renkle ilgili alanlar arasındaki bağlantılar sinestezik bireylerde daha güçlü olabilir. Bu, farklı beyin bölgeleri arasında artan iletişimi ve entegrasyonu işaret etmektedir.
Sinestezinin nöral temelleri, sinestezik deneyimler sırasında beyin aktivitesinin nasıl değiştiğini anlamayı içerir. Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) gibi tekniklerle yapılan araştırmalar, sinestezik deneyimler sırasında özellikle duyusal entegrasyonla ilgili bölgelerde artan aktivite gösterir. Bu, sinestezi sırasında beyindeki belirli bölgelerin daha aktif olduğunu ve bu bölgeler arasında daha fazla etkileşim olduğunu gösterir .
Sinestezide Beyindeki Kimyasal ve Nörotransmiter Sistemlerin Rolü
Sinestezinin nöral temelleri ayrıca beyindeki kimyasal ve nörotransmitter sistemlerin rolünü de içerir. Örneğin, serotonin sistemi, sinesteziyle ilişkilendirilen bir nörotransmiter sistemidir. Bazı araştırmalar, serotonin seviyelerindeki değişikliklerin sinestezik deneyimlerde rol oynayabileceğini öne sürmektedir. Kimyasal maddelerin (örneğin, psikedeliklerin) sinestezi üzerindeki etkileri de araştırma konusudur1.
Sinestezi ve Nöral Plastisite
Sinestezi ve beyin plastisitesi arasındaki ilişki, sinesteziye sahip bireylerin beyinlerindeki yapısal ve işlevsel değişiklikleri içerir. Beyin plastisitesi, beyin hücrelerinin ve bağlantılarının deneyimler ve öğrenme sonucunda değişebilme yeteneğidir. Sinestezi beyindeki yapısal ve fiziksel değişikliklerle ve gelişim süreciyle ilişkili bulunmuştur4.
Sinestezinin beyindeki yapısal değişikliklerle ilişkilendirilmesinin bir nedeni, sinestezik deneyimlerin beyinde belirli bölgeler arasındaki bağlantıları güçlendirebilmesidir. Örneğin, sinestezinin belirli bir harf veya sesin belirli bir renge ilişkilendirilmesi gibi deneyimler, beyindeki sinaptik bağlantıların güçlenmesine yol açabilir5.
Öte yandan, sinestezinin beyin aktivitesinde değişikliklere neden olabileceği düşünülmektedir. Sinestezik deneyimler sırasında, sinesteziye sahip bireylerin beyin taramalarında belirli bölgelerde artan veya değişen aktivite gözlemlenebilmektedir. Bu, sinestezinin beyin işlevlerini etkileyebileceğini ve bu değişikliklerin beyindeki plastisiteye bağlı olabileceğini gösterir4
Sinestezi, genellikle çocukluk veya ergenlik döneminde ortaya çıkar ve bu dönemlerde beyin plastisitesi en yüksek seviyededir. Sinestezinin bu dönemde ortaya çıkması ve gelişmesi, beyin plastisitesinin sinestezi gelişiminde kritik bir rol oynayabileceğini gösterir 5.
Kapatırken
Sinestezi, insan algısının ilginç ve karmaşık bir yönünü oluşturan bir fenomendir. Yıllar boyunca yapılan araştırmalar, sinesteziyi çevreleyen gizemleri çözmeye yönelik önemli adımlar atmıştır. Ancak, hala pek çok soru işareti bulunmaktadır. Sinestezinin neden bazı insanlarda ortaya çıktığı, nasıl geliştiği ve genetik temelinin ne olduğu gibi sorular henüz tam olarak yanıtlanmamıştır. Bununla birlikte, sinestezi, insan algısının çeşitliliğini ve esnekliğini gösteren bir örnek olarak değerlidir. Gelecekteki araştırmaların, sinesteziyi anlamamıza ve insan algısının derinliklerine ışık tutmamıza yardımcı olacağı umulmaktadır.
Kaynakça
- Banissy, M. J., Jonas, C., & Cohen Kadosh, R. (2014). Synesthesia: an introduction. Frontiers in psychology, 5, 1414. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2014.01414
- Brang, D., & Ramachandran, V. S. (2011). Survival of the synesthesia gene: why do people hear colors and taste words?. PLoS biology, 9(11), e1001205. https://doi.org/10.1371/journal.pbio.1001205
- Jewanski, J., Simner, J., Day, S. A., Rothen, N., & Ward, J. (2020). The evolution of the concept of synesthesia in the nineteenth century as revealed through the history of its name. Journal of the history of the neurosciences, 29(3), 259–285. https://doi.org/10.1080/0964704X.2019.1675422
- Mylopoulos, M. I., & Ro, T. (2013). Synesthesia: a colorful word with a touching sound?. Frontiers in psychology, 4, 763. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2013.00763
- Shriki, O., Sadeh, Y., & Ward, J. (2016). The Emergence of Synaesthesia in a Neuronal Network Model via Changes in Perceptual Sensitivity and Plasticity. PLoS computational biology, 12(7), e1004959. https://doi.org/10.1371/journal.pcbi.1004959